53
Views

Piyanist Emre Yavuz, yeni albümü Très Franc ile Maurice Ravel’in müziğine yalnızca teknik bir yorum değil, aynı zamanda içsel bir keşif olarak yaklaşıyor. Ravel’in stil çeşitliliği, kültürel mesafesi ve müzikal mizahı üzerine kurduğu bu özel repertuvar, onu bir yorumcudan çok bir anlatıcıya dönüştürüyor.

Rotka için gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide, dijital çağın dinleme alışkanlıklarından kayıt sürecinin fiziksel boyutuna, klasik müzikte yorumcunun dönüşen rolünden doğaçlamanın sınırlarına kadar geniş bir yelpazede konuştuk. Çok katmanlı bir anlatının peşinden giden Emre Yavuz, Ravel albümünü bir kapanış değil, bir “yeniden doğuş” olarak tanımlıyor.


1. “Très Franc” albümünüzde yalnızca yorumcu değil, bir tür küratör gibi de davranıyorsunuz. Bu seçkide Ravel’e nasıl bir bakış açısıyla yaklaştınız? Albüm, sizce Ravel’in hangi yönünü yeniden hatırlatıyor?

Benim üzerine projeler yaptığım, konserler ve kayıtlar yaptığım bestecilerle ilgilenme ve onların eserleriyle ilgili işler yapma tarzım zaten hep bu bestecilerin kişisel dünyasına derin bir şekilde dalmakla oluyor. Rahmaninoff albümümde olduğu gibi bunda da bütün dünyamı Ravel hâline getirerek, onun müziğiyle yatıp kalkarak, üzerine düşünerek, hayal kurarak ve bütün bunların benim için ne anlam ifade ettiğini keşfederek yaptım.

Ravel, piyanist-besteci geleneğinin en son temsilcilerinden biri, kendisi başarılı bir yorumcu kariyeri yapmış olmasa da. Bütün yaratısı aslında birden fazla stili kapsayan bir süreçtir Ravel’in. Ve bu albümde de bu stil spektrumunun bütün farklı noktalarına denk düşen eserler var. Mesela kendisi bu tanımı kabul etmese de izlenimci, ya da belki de sembolist veya modernist diyebileceğimiz tarzdaki inovatif eserlerinin en önde gelenlerinden Miroirs Süiti bu albümün ağır topu niteliğinde. Bestecinin aşırı karakteristik piyano yazısının doğduğu ilk eser kabul edilen, aynı zamanda müzik tarihi ve müzikal akımlar içinde de bir kilometre taşı olan Jeux d’eau ve klasik yapılar kullansa da modern renkler ve efektlerle örülü Sonatine var. Valses nobles et sentimentales, Menuet antique ve albümdeki bonus parça olan Pavane, bestecinin neoklasik tarzdaki eserlerine örnek gösterilebilir.

Açıkçası benim bu albümü yaparken bir Ravel portresi sunmak gibi bir amacım aslında yoktu. Ben, kendim ilişki kurabildiğim, benim için anlamı olan ve içine dalabildiğim eserleri seçtim. İnsan Maurice Ravel’i insan olarak ele aldığımı sanıyorum.

2. Klasik müzikte yorumcuya biçilen rol sizce dönüşüyor mu? Siz kendi üretiminizi sadece yorumlamak’ üzerinden mi tanımlıyorsunuz, yoksa işin içinde bir tür yeniden inşa var mı?

Aslına bakarsanız her icra bir yorumdur ve her yorum bir yeniden inşadır. Sadece bunun böyle olduğunun farkında olan ve bu gerçekle barışık olan sanatçılar ve olmayanlar vardır benim gözümde. İstediğiniz kadar objektif olduğunuzu düşünün, sizin ellerinizden çıkan müzik sizin anlayışınızla filtrelenmiş ve yalnızca subjektif bir objektifliğe sahip bir ürün olacaktır.

Ben yaptığım işi aslında bir oyuncununkine benzetiyorum en çok. Bu alanda değişiklikler tabii ki oluyor ve bu değişiklikler bu alana özgü değil. Her disiplini benzer şekilde etkileyen çağsal dönüşümler oluyor. Modern yorumcu dediğimiz zaman olumlu ve olumsuz birçok şey anlayabiliriz. Ben modern hatta yer yer teknolojik bir yorumculuk yaklaşımım olduğunu düşünüyorum ama bazı açılardan günümüzün yorumcu piyasasına ve beklentilerine uymak için de bir çaba göstermiyorum.

Emre Yavuz:
“Kayıt süreci; yıllar süren çalışmaların ve hazırlıkların birkaç güne damıtılmış hâlde tekrar üretilmesidir.”

3. Dijital çağın dinleme alışkanlıkları, uzun soluklu klasik eserleri nasıl etkiliyor sizce? Dinleyicinin dikkat eşiği azalırken, siz bir piyanist olarak bu yeni dinleyiciyle nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Bir sanatçının içinde yaşadığı çağa tamamen kayıtsız olması tabii ki iyi bir şey değil. Ama çağa ayak uydurma adına işin kendisinin kalitesinden de ödün vermemek lazım. Çünkü istediğiniz kadar modern araçları kullanıyor olun, çağa ayak uydurmuş olun ve yeni dinleme alışkanlıklarına uyacak şeyler çıkarın, sonuçta o çıkardığınız şey özgün, değerli, derin ve kişisel değilse çağ değiştiği zaman o da anlamsız kalacaktır.

Ben hem gözlerimi açık tutmaya hem de kendi hayal gücümü ve kendimden beklentilerimi bugünle ve bugünün beğenisiyle sınırlamamaya çalışıyorum. Uzun soluklu klasik müzik eserlerinin yeni dinleme alışkanlıklarından o kadar da olumsuz etkilendiğini sanmıyorum. Çünkü müzik zaten çok uzun zamandır kayıttan, parça parça, istediğimiz kadarını istediğimiz zaman dinleyebildiğimiz bir şey. Benim albümlerimi toplam kaç kişi başka hiçbir şey yapmadan oturup baştan sona dinlemiştir bilmiyorum. Ben kendim bir müzisyen olarak bile çok nadiren bir albümü baştan sona kesintisiz dinliyorum.

Bu klasik müzik adına belki iyi olmuş bile olabilir. Dediğiniz gibi bir olumsuz etki bence yeni müzik dinleme alışkanlıkları ve kayıt teknolojisinden değil, son yıllardaki pandeminin önayak olduğu konser süresi kısalmalarından geldi. Ve burada gerçekten de bir tehlike görüyorum. Artık bir saati geçen konsere “uzun konser” gözüyle bakılıyor. Bu da sadece bir alışkanlık meselesi ve bence şu yüzden yanlış: 80 dakikalık konseri uzun geldi diye bir saate kısaltırsanız bir süre sonra bir saatin de uzun gelip 45 dakikaya inmemeniz için bir sebep kalmıyor.

4. Albüm kaydını dinleyen biri olarak soruyorum: Teknik olarak muazzam bir hâkimiyet var ama bunun ötesinde kimi yerlerde neredeyse bir cazcı edasıyla özgürleştiğinizi hissettim. Ravelle birlikte doğaçlamaya ne kadar alan tanıyorsunuz?

Ravel’in caz dünyasında bir bilinirliği zaten vardır ve bu da boşuna değil. Müzikal tarz olarak Ravel’in blues ve cazla yakından ilgili olduğunu biliyoruz. Amerika seyahati ve Gershwin gibi bestecilerle tanışmasından önce de bu yönde keşifler yaptığını görüyoruz. Dolayısıyla bu bence zaten Ravel’in müziğinin esansiyel bir özelliği. Bu alanlar üstü, stiller üstü rahatlığın olması gerekiyor.

Ben hiçbir zaman kendimi caz çalabilen bir piyanist olarak görmedim. Ama bu özgürlüğü yakalayabilmek benim için çok önemliydi ve bunun duyulduğuna çok sevindim. Doğaçlama mevzusuna gelince; her tür müzikte, nerelerde, ne kadar inisiyatife yer olduğu zaten başlı başına bir konu. Burada bu sınırların Ravel için nerelerde olduğuna dair besteciyle ilgili yazılmış kitaplar, bestecinin mektupları, öğrencilerinin anekdotları gibi şeyler çok yardımcı oldu. Biraz da kendi bestelerini çalıyormuşçasına rahat ve doğal olmakla ilgili bence bu özgürlük, çünkü bu, ister istemez o anda oluşan, spontan ve kişisel bir ifade yaratıyor.

5. Ravelin Fransızlığa, Fransız sanatı ve kültürüne yaklaşımı çoğu zaman ironik ya da mesafeli bulunur. Sizce bu mesafe, sizin yorumunuza nasıl yansıdı? Très Franc” başlığı da bu mesafeyi mi selamlıyor?

Très Franc başlığı aslında çok anlamlılığıyla birkaç yere çekilebilecek, aldatıcı bir başlık. Franc, Fransız anlamına gelse de aynı zamanda içten, samimi, direkt, dürüst anlamlarını da taşıyor. Ve Ravel’in müziği bunların hepsi birden. Sanıyorum benim yaklaşımım da bunların hepsi birden.

Ravel’in söylediği şöyle bir söz var: “Milliyetçi değilim, müziğim hariç.” Ve Ravel’in müziği her zaman Fransız müzikal geleneklerine öykünen, kendi zamanının Avrupa’sında bütün müzik dünyasının üstünde gezen Wagnerizm bulutlarından ısrarla ve tutarlı şekilde uzak duran bir müzik. Bu açıdan, tabii, çok Fransız. Ancak Ravel, ilham kaynaklarını Fransa ile sınırlamış değildi. En sevdiği besteci Avusturyalı Mozart’tı. Schubert’e de hayrandı. Chopin’i çok seviyor ve ona “İtalyanların en iyisi” diyordu. Ayrıca Korsakov gibi Rus bestecilerden de çok şey öğrenmişti.

6. Kayıt sürecinin fiziksel ve psikolojik koşulları hakkında çok az konuşuluyor. Bu albüm sürecinde sizi en çok zorlayan an neydi? Bir kayıt günlüğü’ tutsaydınız, ilk sayfasında ne yazardı?

“Kahve tamam.”

Kayıt süreci dediğiniz şey zaten aslında yıllar süren çalışmaların ve hazırlıkların birkaç güne damıtılmış hâlde tekrar üretilmesi. En azından benim için öyle. 2024 Haziran’da Viyana yakınlarındaki Bösendorfer Piyano Fabrikası’nda yaptık kaydı. Kayıttan önceki teknik hazırlıklar birkaç ay sürdü. Bunun en önemli kısmı tabii ki piyano seçimi. Bösendorfer fabrikasında onlarca yepyeni ve bakımlı durumda piyano var. Birkaç kere bu fabrikaya gidip farklı piyanoları denedim ve bunların üzerine düşündüm. Kayıttan yaklaşık bir ay önce hangi piyanoyu kullanacağıma karar vermiştim. Bu piyano yeni bir modelin prototipi olduğu için henüz başka hiçbir yerde yok. Benim bu enstrümanı seçmemin nedeni inanılmaz renk zenginliğiydi.

Kayıt toplam üç gün sürdü ve bu üç gün boyunca tonmeister Andreas Ziegler ve benim dışımda kimse yoktu. Baştan sona oldukça sakin ve yüksek moralli geçti bu üç gün. Her şey istediğimiz gibi gitti. Apaydınlık yaz havası da çok yardımcı oldu bunda. Ben her gün Viyana’daki evimden tren artı bisikletle gittim fabrikaya. Çoğu kez Andreas Ziegler’in ricasıyla mola vermek zorunda kaldım. Çünkü bana kalsa, sabahtan akşama kadar soğuk kahve içip ara vermeden kayıt yapacaktım.

Orijinal albüm planında kaydedilecek parçalar içinde Pavane yoktu. Onu opsiyonel bir şey olarak düşündüm. Kaydın son günü eğer zaman kalırsa, keyfim de yerinde olursa, onu da çalarım, ama albümde değil, daha sonra başka şekilde değerlendiririm diye düşünüyordum. Diğer bütün kayıtlar bitti, zaman kaldı ve keyfim de vardı. Hadi Pavane’ı da çalayım dedim. Daha sonra bu kaydı dinlediğimizde o kadar beğendik ki, albüme koymaya karar verdik.

7. Ravel sonrası hangi ruh hâline evrildiniz? Bu albüm bir kapanış mı, bir geçiş mi, yoksa bir dönüm noktası mıydı sizin için?

Bir yeniden doğuş. Böyle oldu benim için. Çok zor bir zamanda aklıma Ravel’le ilgili kurt düştü. Ciddi bir sakatlık geçiriyordum ve bunun ne kadar kalıcı bir şey olduğunu da henüz bilmiyordum. Ravel’in müziğini çalmanın ve düşünmenin hem elimdeki sakatlığa hem ruhumdaki yorgunluğa ne kadar iyi geldiğini fark ettikçe daha da sevgiyle sarıldım.

İlk başta yeni bir adımdı, cesaret isteyen bir sıçramaydı Ravel albümü yapmak — özellikle de ondan önce yaptığım albümü ve eğildiğim bestecileri düşünürsek. Bunda ne kadar başarılı olacağımı da henüz bilmiyordum. Ama Ravel’in müziğiyle birbirimizi o kadar sevdik ki şu an zaten ben hep buymuşum ve şimdi ortaya çıkmışım gibi geliyor. Rahmaninoff albümünü yapan şimdiki ben olamaz.

Albümü Dinlemek İçin: SpotifyApple Music

Emre Yavuz Sosyal Medya: InstagramFacebook

Makale Etiketleri:
· · · · ·
Makale Kategorileri:
MANŞET · MÜZİK